20 Ekim 2010 Çarşamba

"Rüzgar"

Uyandım. Sıkı sıkı kapattığım perdelerimden birinin ucu kırılan camımdan gelen rüzgarla havalanıyordu. Çılgına döndüm. Nasıl olurdu, o cam nasıl kırılırdı? Ben o kadar dikkat ederken nasıl olurdu. Deli gibi korkuyordum. Yerimden kalkamadım. Ama burnuma dışarıdaki temiz havanın kokusu geldi. Nefes aldım, derin bir nefes. Ardından bir nefes daha. Hem diken üstünde hem bulutların üstünde hissediyordum kendimi. Karmaşığım. Belli ki hava serindi. İnsanın en çok ihtiyacı olduğu anda esip rahatlatan rüzgarlar vardı dışarıda. Rüzgar inat etti. Odama doldu. Birlikte taştık. Öyle güçlüydü ki. Varlığı bana da güç veriyordu. Ve artık oturmamalıydım, doğruldum, kalkacaktım. Camın önüne gidip bütün perdelerimi açacaktım. Gün ışığı temiz hava ve rüzgar… hepsi benimle olacaktı. Ben de onlarla. Heyecanlandım. Önce odamdaki rüzgara alıştırdım kendimi. Günlerce yerimden kalkmadım. Sabah ve akşam rüzgarın odamı ziyaret etmesini bekledim. Geldi, aksatmadı hiç. Deli gibi korku yerini deli gibi sevince bıraktı. Artık rüzgar benimleydi. Onu biliyordum. O da beni biliyordu. Üşüdüğümde sıcak, bunaldığımda serin esti. İyi ki vardı, iyi ki vardı… ama rüzgar deli esmeye başladı, kalk diyordu bana. O demese bile ben artık dayanamıyordum. Kesinlikle kalkmalı, onunla gitmeliydim. Çünkü dışarıda çok daha güçlü esecektik birlikte. Belki de hep istediğim gibi büyüyecektik. Tüm cesaretimi topladım. Nefeslerimin ardı arkası kesilmeden tuttum elinden rüzgarın. Hadi, camın önündeydi. Beni bekliyordu. Ayaklarımı yatağımdan çıkarıp yere bastım. Zemini hissettim. Allahım ne uzun zamandır hissetmiyormuşum. Çekim kuvveti beni nasılda dizginleri altına aldı. Adım atmak istedim. Hadi olacak, hadi. İlk adım geldi. Sarsıldım , sendeledim. Düşecektim. Ama düşmedim. Rüzgar beni bekliyordu çünkü.. onun gücü yetiyordu. Bir adım daha, hadi bir adım daha.. ve camın önüne geldim. Sonra bir adım kalmıştı. Sadece tek bir adım. Ayağımı atmak istedim. Oynamadı yerinden. Zorladım, çekiştirdim. Ayağım ağırlaştı. Gözlerimi alamadığım rüzgarın gözleri ayağıma takıldı. Baktım, ben de baktım..  kocaman bir zincir, kısa.. camın önüne kadar gelmeme izin veren ama asla bir adıma daha yer vermeyen buz gibi bir zincir. Üşüdüm, çok üşüdüm.. ağlamaya başladım, çok ağladım.. rüzgar camımın önünde bana bakıp kaldı. Ben ağladım. Beni de götürmesini ne kadar istedim. Elimi uzatmak istedim. En azından dokunmalıydım ona son kez. Dokundum. Yandım. Kavruldum. Perdem kapandı. Rüzgar delice bir fırtınayla gitti. Çığlıklarımı duyan olmadı. Feryat figan ağıtlarımdan kimsenin haberi yok..

7 yorum:

  1. Edebiyata olan düşkünlüğünü yazınla ifşa etmişsin.içtenliğinle birleştirince de ortaya çok güzel bir yazı çıkmış gamze.

    bilmeyen ya da bilen için rüzgarı bu kadar güzel anlatan bir yazı daha önceleri okumamıştım. üzerine koyulabilecek bir nokta dahi yok. :)

    okumanın ve memnun kalmanın hazzını yaşattırdığın için teşekkür ediyorum.

    keşke rüzgar hiç gitmese...

    ÖMER

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı tebrikler. Okurken senin ilgini asla kaybetmek istemeyen, sürükleyici bir yazı olmuş. Küçük bir eleştiri: Dokundum. Yandım. Kavruldum. sıralı kelimeler. Şöyle olsalardı :'Dokundum... Yandım, kavruldum ya da Dokundum: yandım, kavruldum.) İlhamın iç gitmesin iyi çaşılmalar:)))

    YanıtlaSil
  3. çok teşekkür ederim.. önerinizi dikkate alacağım:)
    teşekkürler ömer, yorumunla yazmaya teşvik ediyorsun, saol:)

    YanıtlaSil
  4. etkileyiciliğin derinlerinden gelen bir ruh ve onu sarmalayan yaşantıların dünyaya bıraktığı izler; senden ,benden , biraz da bizden...

    YanıtlaSil
  5. Rüzgar neler götürdü yüreğinden neleri kuruttu, sele mi kapıldı yoksa İstanbul yamacında bilinmez ama, oldukça anlamlı bir yazı, ellerine sağlık inci :)

    YanıtlaSil
  6. :) çok teşekkür ederim..
    rüzgar başkadır..
    bilen bilir..
    başkadır rüzgar..
    Rüzgar..

    YanıtlaSil